İnsanın tanrılaşması
sadece bunu bağırması ile olsaydı keşke…
Zihinleri başkalarının
tasarladığı şablonlara göre çalışmakla iğdiş edilmiş parazitler tanrılaşmayı
Nemrut gibi âleme küfürbaz davullarla ilan etmek zannettiklerinden beri modern
tanrılar atlarını çatlatırcasına koşuşturmakta zihinlerimizde ve yüreklerimizde.
Zevkini, ihtirasını,
gücünü ilah edinenler ne kadar secde etseler az, modern zamanların insanı
yegâne baş eğilmesi gerekenden başka her şeye tutsaklaştıran sinsi desiselere.
Cafcaflı ambalajlar
mezarlığına döneli çok oldu kof cehaletlerimiz, satılmaya amade benliklerimiz.
Varlıkları umut olanlar
yitirdi en başta umutlarını ve ilk onlar yaftaladı düşlerini gençlik hevesi
diye. Gündeminden çıkarma yarışına ilk onlar girdi, O En Güzelin cahiliyeye
açtığı o kutlu mücadeleyi… En fazla kim karanlığa battı, en çok hangimiz
kirlendi diyerek o uğursuz kaçışa meşruiyet kazandırma yarışına ilk onlar
girdi… Bu yüzden kendi kirini temizlemenin değil başkalarını kirletmenin
nasipsiz derdi bürüdü tüm gözleri.
Bakmaktan utandıkça
gençlik heveslerimize, batmaktan kurtulamadık dünyanın batağına. Paranın gücün
sahibi olduğumuzu sandıkça, zaten benliklerimizin en kuytularına sinmiş
olan merhamet kırıntılarını dahi yitirdiğimizi fark edemedik.
İnşa etmek için
geldiğimizi, anlam katanın üretmek olduğunu unuttukça tüketmenin
dayanılmaz iç eziciliğine düçar olduk, tükettiklerimiz kadar tükendiğimizi
bile hissedemedik.
Yürüdüğünde etrafında
adalet haleleri oluşturduğunu zanneden kibir yumağı benliklerimiz bilemedi
aslında ne kadar hissiz, kof, üzerine bastığını çoraklaştıran içi boş birer
hortlak olduğunu.
Varlığı huzur saçması
gerekenler iken ancak yokluğunda nefes alınabilen öfke bombalarına dönüştük en
küçüğünden en büyüğüne, en âliminden en cahiline her birimiz.
En başta kurtarılması
gereken nefislerimiz iken dünyayı kurtarma sevdalarına tutulduk. Emeği değil,
sonucu kutsamanın; başarıya kul köle olmanın kifayetsiz ve ablak bendelerine
dönüştük. Gücümüzün hakkı savunmak, amacımızın tek başına da kalsak onurlu bir
direnişin mutmain bir neferi olarak can vermek olduğunu kırk odalı zindanların
en kuytusuna kilitledik. Ama yine de rahat edemedik, kilitlemeyenleri de en
yüksek kalelerden itibarlarından bile soyundurarak çırılçıplak aşağı
attık.