Nov 7, 2014

Bir hüzündür yaşamak

Bir hüzündür yaşamak, bir hüznü yaşamaktır bu dünyada oluşun esası.

Olabilecekken son anda olmayanın, kalabilecekken sürgün edildiğinin hüznüdür mahkûm edildiğin.

Kendi elinle yaptığının, kendi elinle seçtiğinin ceremesidir, ince bir yel, tarifsiz bir sızı gibi vicdanında dolanan.

Yanlış bir seçime verilen yoksun kalma cezasıdır.

Aşağılayıcı bir ceza ile kurtulmayı ümit ettiğine verilen asaletli, unutulmaz bir cevaptır.

Bu cevabın asaletindendir yaşadıkça daralan bir zindana dönüşmesi vicdanının.

Bu asalettir bildikçe daha fazla farkına varmana sebep,  yoksun kaldığının kıymetine çakılan bir selamdır derin iç sızıntın.

Ceza verilmeye değer görülmek içindir tüm azgınlığın, bir çocuk misali şımardıkça dikkat çekme isteğin.

Şımarma artık, tevbe et!!!

Bir felaket habercisi

Hayat dedim anlamadın ki,
Ölüm dedim dinlemedin ki.
Dağlar koydun yüreğinin üstüne
Ayağa kalkmayı hiç istemedin ki.

Zulüm dedim ,  Adalet dedim,
En kara örtü oldu gözlerin,
Kesif vicdansızlıkları ellerinle kapattın kör kuyular üstüne,
Kasveti dağıtmayı hiç istemedin ki.

Ölüm dedim, ölüm.

Dinlemedin ki!

Oct 15, 2014

Uğursuz bir kaçısın hikâyesi…

                                   
İnsanın tanrılaşması sadece bunu bağırması ile olsaydı keşke…

Zihinleri başkalarının tasarladığı şablonlara göre çalışmakla iğdiş edilmiş parazitler tanrılaşmayı Nemrut gibi âleme küfürbaz davullarla ilan etmek zannettiklerinden beri modern tanrılar atlarını çatlatırcasına koşuşturmakta zihinlerimizde ve yüreklerimizde.

Zevkini, ihtirasını, gücünü ilah edinenler ne kadar secde etseler az, modern zamanların insanı yegâne baş eğilmesi gerekenden başka her şeye tutsaklaştıran sinsi desiselere. 

Cafcaflı ambalajlar mezarlığına döneli çok oldu kof cehaletlerimiz, satılmaya amade benliklerimiz.

Varlıkları umut olanlar yitirdi en başta umutlarını ve ilk onlar yaftaladı düşlerini gençlik hevesi diye. Gündeminden çıkarma yarışına ilk onlar girdi, O En Güzelin cahiliyeye açtığı o kutlu mücadeleyi… En fazla kim karanlığa battı, en çok hangimiz kirlendi diyerek o uğursuz kaçışa meşruiyet kazandırma yarışına ilk onlar girdi… Bu yüzden kendi kirini temizlemenin değil başkalarını kirletmenin nasipsiz derdi bürüdü tüm gözleri.

Bakmaktan utandıkça gençlik heveslerimize, batmaktan kurtulamadık dünyanın batağına. Paranın gücün sahibi olduğumuzu sandıkça,  zaten benliklerimizin en kuytularına sinmiş olan merhamet kırıntılarını dahi yitirdiğimizi fark edemedik.

İnşa etmek için geldiğimizi, anlam katanın üretmek olduğunu unuttukça tüketmenin dayanılmaz iç eziciliğine düçar olduk, tükettiklerimiz kadar tükendiğimizi bile hissedemedik.

Yürüdüğünde etrafında adalet haleleri oluşturduğunu zanneden kibir yumağı benliklerimiz bilemedi aslında ne kadar hissiz, kof, üzerine bastığını çoraklaştıran içi boş birer hortlak olduğunu.  

Varlığı huzur saçması gerekenler iken ancak yokluğunda nefes alınabilen öfke bombalarına dönüştük en küçüğünden en büyüğüne, en âliminden en cahiline her birimiz.



En başta kurtarılması gereken nefislerimiz iken dünyayı kurtarma sevdalarına tutulduk. Emeği değil, sonucu kutsamanın; başarıya kul köle olmanın kifayetsiz ve ablak bendelerine dönüştük. Gücümüzün hakkı savunmak, amacımızın tek başına da kalsak onurlu bir direnişin mutmain bir neferi olarak can vermek olduğunu kırk odalı zindanların en kuytusuna kilitledik. Ama yine de rahat edemedik, kilitlemeyenleri de en yüksek kalelerden itibarlarından bile soyundurarak çırılçıplak aşağı attık. 

Oct 14, 2014

KARA KARINCA


                 -I- 

Karınca yola varınca 

Kara karıncanın
bir kara gecede
kara bir taşın üstündeki hikayesidir. 
Ki karınca denince işleyen dişliler gelir 
bir karınca deyince dönen bir çark hayal edilir
bu defa farklı vehbinin kerrakesi.
Bir karınca,
hem de zifiri soluğunda esrarlı bir gecenin
tırmanmaktadır bu defa tek başına 
hem de öyle tek başına ki,
düşünmüştür bir an başını alıp almama hususunda, 
neyse, vermiştir neticede kararını,
alıp başını da yanına,
vuracaktır kendisini,
bahsettiğimiz gecenin esrarına.
Yollar zifir, gece zifir,
karıncanın kendisi zifir, 
içinde taşıdığı yüreği katran karası,
hepsinden daha zifir.
Gecenin serini vurunca zifir kalpli kara karıncanın
suratına
anlamıştır bizim karınca 
çıktığı yolun cesametini
ve fakat artık istese de geri dönemeyeceğini
bulamasam da demiş kafasını yanına alıp almama konusunda 
tereddüt eden karınca

ölmüş olurum hiç olmazsa yolunda...

KARA KARINCA

              (II)
Karınca Yola Varınca

Yol mudur esas olan yoksa yürümek mi...
Yola vurmak mı kendini,yola vurulmak mı,
yolda vurulmak mı?
Düşünmekten yorulan mı vurur kendini yola, 
yoksa düşünce yollar kurar mı?
neydi karıncanın rahatını karıncalandıran? 
yol aklı özgür kılar (dı)? 
kime soraydı bunu

karşısında beliren yola mı?

Yalnızlığımı sana kurban ettim


içimden kimsesiz nehirler akıyor,
gariptir, yüreğim,
sessiz..
çağlıyor.

yele kurşun,
at şahta,
inat öfkeye kalkmış,
sürat, ışık hızında.
mana yerinde sayıyor.

kirli bir kan pıhtısıdır yüreğim artık
kesif şehvet kokusu…

odacıklar nice çağlar açıp kapatıyor,
ırmaklar yangın yeri
gideni aratıyor gelen.

saçlarından öfke kusan kadın!
ara diyor gideni,
ara ki anla,
ne menem bir zümrüdü ankadır kayıp.

Musa gibiyim artık 
çöl divanesi...
hükümsüzlüğe mahkum labirentlerde
asırlar tel tel sökecek divane aklımı..

kusuyorum cenneti

yalnızlığımı kurban ediyorum sana...

Hedefimiz Iskalamak

Yokum kirinizde, pasınızda,
paranızda,pulunuzda,
Kan kusturan hırsınızda...
Ve fetholunduğunuz fetihlerinizde.

Kimseye açamadığınız vicdan yaralarınıza talibim fakat.
İçinden sızan ağır yaralı gençlik düşlerinize, 
Bir atımlık barutlarınıza, 
Kimsesiz, ıssız ve ihanete uğramış gecelerinize...

Hırssız, mahzun, en çok da iddiasız...

Gönlü Yanık Magma

Denklemlerle kurutanlar utansın bir dalın hikayesini, 
Metali yerin gönlünden çıkarıp soğutan, 
İnsanı cam kafeslerde yoğuran, 
Durmayı ayıp sayıp kıyametine koşturanlar utansın...

Prangalara gönüllü yazılan,

açlık korkusunu gurur diye sırtında taşıyan, 
Rüzgarın uğultusunu, 
Selvinin asaletini göstermeden 
çocuklarını 
ihtiyarlatan utansın...

Kim(in)iz?

yazmayan bir mürekkep balığıdır hayat
çizikliği kendinden menkul
gözlerinde en kadim yenilgilerin tortusu ve fakat hala henüz gelmemiş olan en büyük hezimetin umudu

nice kanlar aktı içime
bir bilsen
nice garipleri gömdüm
yaşayabileceğinden bihaber

Kime kısmetti oysa
kiri pası Kim için temizledim
ruhumun tüm yüksek basıncı
ömrümün tüm karını önüne dökmüşken

kara gecelerin lacivert denizlerinde
ben bunu böyle hayal etmedim
o azametli sarayı
ikircikli ve ahmak bu ölüme satmayı haketmedim...


Söylev Gülü

Ey muaazep ruhumun fiyakasız yükleri!
Hani ben acı çekince siz iyi olacaktınız?

Ey söylevlerle beni dünyalara saldırtan!
Hani ben aç kalınca tüm yetimlerin karnı doyacaktı?

Ey gözlerindeki hüznü dünya piyasalarında en yüksek pariteden bozduran!


Hani iki damla yaşla sel olup ateş olup zulmün üstüne yağacaktık?

gözlerindeki hüznü dünya piyasalarında en yüksek pariteden bozduran anlayamaz sancımızı...