Jan 19, 2009


Allah butun risklerden; butun hesaplardan; butun tuzaklardan BUYUKTUR...
Gazzeye degil, kendinize aglayin...

http://www.a-mother-from-gaza.blogspot.com

Bir anne, Filistinli, Gazzeli bir anne. Gazeteci bu annenin dilinden bir Filistin gunlugu...

lanet olsun binlerce kez...

'Beş kızkardeş'in acısı ve Meclis'teki 'İsrail dostları' İsrail'in ABD'den aldığı GBU-39 “akıllı bomba”larının Filistinlilerin evlerine, camilerine, hastanelerine, okullarına, karakollarına, tüm yaşam alanlarına düşmeye başladığı geceydi. Gazze'nin kuzeyindeki Cibaliye mülteci kampında bulunan küçük İmad Akil Camii de bombalananlar arasındaydı. Tam gece yarısı yapılan hava saldırısında cami yerle bir edildi. Etrafındaki evler, dükkanlarla birlikte.. Patlama o kadar şiddetliydi ki, bölge harabeye dönmüştü. Cami yakınında bulunan, briketlerden yapılma derme çatma ev Cibaliye kampının en fakir ailelerinden birine aitti. Patlamanın etkisiyle yıkılan evlerden biriydi. Aynı odadaki anne Samira ile baba Enver ve üç çocuk yaralı olarak kurtarıldı. Evin cami tarafındaki odasında, aynı yatakta yan yana uyuyan kardeşlere ne olduğu bilinmiyordu. Enkazı kaldıranlar ile anne ve baba, çöken duvarın altında beş kız kardeşin cesedini buldu. İsrail'e göre orası Hamas'a ait bir hedefti! İsrail-Filistin sorununu biliriz. Ortadoğu sorunlarını biliriz. 1948'den bu yana bölgede yaşanan her şeyi biliriz. Siyasi hesapları, ekonomik kaygıları, askeri öncelikleri biliriz. Filistinlilerin neden direndiğini, İsrail'in neden savaşa ihtiyacı olduğunu biliriz. ABD'nin, Avrupa ülkelerinin soruna bakışını, bölge ülkelerinin işbirlikçi tavrını, bir milletin kanı üzerinden yapılan tüm hesapları, reelpolitik zırvalarını biliriz. Uluslararası hukukun ne olduğunu, devletler arası ilişkilerin nasıl yönetildiğini biliriz, güç sarhoşluğunun verdiği aç gözlülüğü de biliriz. Terörü de biliriz, devlet terörünü de biliriz, terörle mücadelenin ne olduğunu da. Ama bunlardan hiç biri bir halka, bütün insanlığın sessiz onayı ile yapılanlara gerekçe olmuyor. Yaşananları bunlarla açıklama çabamız sonuç vermiyor. Hiç biri, hiç bir siyasi, ekonomik, askeri hedef, bugün Gazze'de yaşananların gerekçesi olmuyor, olamaz! Bir toplumun, bütün insanlığa karşı biriktirdiği hınç, içten içe büyüttüğü öfke, insan ırkına bakışındaki hastalıklı ruh halinden başka bir şey gelmiyor aklımıza. Evet, ortada gerçekten hastalıklı bir ruh hali var ve bu sadece Filistin halkı için değil, tüm insanlık için tehlike oluşturuyor. İsrail'in her benzer saldırısında bilinçaltında yatan kötülükler ortalığa saçılıyor. Bugün Gazze'ye yönelik acımasız saldırının, dün ya da daha önceki saldırıların ortaya çıkardığı tek sonuç bu. Kendilerini eliştiren herkesi antisemitik olmakla suçlayanlar, kendi elleriyle yol açtıkları nefretle en büyük anti semitik kendileri, farkında bile değiller. “Hamas Kassam füzeleri atmasaymış! bunlar olmayacakmış. İnsanlığın “ortak aklı” bu kadar mı çalışıyor? Taşlarla tankları, el yapımı bombalarla akıllı bombaları bir tutan anlayış karşısında pes etmemek mümkün mü? Altı ay ateşkes vardı. Bir İsrail askeri öldü mü? Hamas'ın roketi yokken İsrail saldırmıyor muydu? Hamas diye bir örgüt yokken İsrail ne yapıyordu? Belki de İsrail'in devlet aklı kadar çarpık bir zihniyet bu. Zihin yönlendirme, kalplerdekini açığa vurmadaki sahtekarlıktan başka bir şey değil. Beş yıl önce böyleydi, üç yıl önce böyleydi, bugün böyle, yarın böyle olmaya devam edecek. Bu “akıl”, özellikle bu riyakarlık devam ettiği sürece İsrail ölçüsüzlüğü, kontrolsüzlüğü devam edecek. Şiddetten beslenen o hastalıklı ruh daha da acı verecek. Filistin'in “Arap kardeşleri”nin iki yüzlüğü devam ettikçe acı verecek. ABD'nin kör bağnazlığı, Avrupa'nın suçluluk rolü devam edikçe bu acı büyüyecek. Müslüman dünyanın aymazlığı devam ettikçe, kafalarıyla kalpleri birbirinden ayrı çalıştıkça devam edecek. Müslüman toplumları yönetenlerin küçük iktidar hesapları devam ettikçe bu böyle olacak. Türkiye, bugün, hiç olmadığı kadar duruma müdahil olmaya çalışıyor. Bu vahşeti önleme yolunda atılan her adımı alkışlıyoruz, umut beslemek istiyoruz. Ama aynı Türkiye, saldırılardan sadece birkaç gün önce, İsrail ile 141 milyon dolarlık savunma anlaşması yaptı. İsrail Havacılık Endüstrisi ile Aselsan arasında yapılan anlaşma, sadece sonuncusu... Ya öncekiler? Artık bu anlaşmalar, teknoloji transferi bahanesiyle kabul ettirilemez. Gazze'den yazan İtalyan gazeteci Vittorio Arrigoni; “Lütfen, birisi bu kabusu durdursun. Sessiz kalmayı seçmek soykırıma çanak tutmaktır. Medeni dünyanın her başkentinde, her şehrinde, her meydanında öfkenizi haykırın! Öyle haykırın ki, bizim acı ve korku çığlıklarımızı bastırsın. İnsanlığın bir parçası bu işe yaramaz sessizlikte hazin şekilde katlediliyor” sözlerini bize ulaştırırken… Norveçli yazar Jostein Gaarder; “İsrail ırkçı bir devlet olarak varolma hakkını kaybetti. Çocuk katiline biz de katil deriz ve zalimlikleri örtmek için kutsal ya da tarihi emirleri asla kabul etmeyiz” derken… Haaretz yazarı Gideon Levy bile; “İsrail Gazze'deki saldırısı ile insanlığın, ahlakın, uluslar arası hukukun, hikmetin bütün kırmızı çizgilerini aştı” derken… Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki “İsrail Dostluk Grubu”ndan kalan 164 milletvekili hangi yüce menfaatler için “dostluk” çatısı altında bir arada durmayı düşünebiliyor? Başkan olmak için birbirini ezen “duyarlı” vekillerimiz, İsrail dostluğu için birbiriyle yarışan vekillerimiz, istifa etme gereği duymuyorlarmış. Uluslararası resmi çalışmalar başlatacaklarmış. Avrupa Parlamentosu'na mektup yazacaklarmış. Aferin! Uluslararası kamuoyu bütün sabırsızlığı ile mektubunuzu bekliyordu. Avrupa Parlamentosu harekete geçmek için mektubunuzu bekliyordu! Ne de olsa, duygusallıktan uzak, memleketin akıllı insanlarısınız siz! Nasıl bir “dostluk”sa bu! Biz anlamıyoruz. Biz sizi hiç anlamayacağız. Ve biz, Türkiye kamuoyu, gerçekten sizinle aynı değerleri, çıkarları, duyarlılığı paylaşmıyoruz! Ibrahim Karagul 31/12/2008

Arayis

Arayış... Arayış ne demektir, Arayışı ifade etmek, edebilmek belki de bulmak olduğundan, ifade edilebilen her arayış bir buluştur esasında. Aradığının farkında olan veyahut aramak gerektiğini bilen en azından, bulmamış olsa da bulma yolundadır ve bir şeyin yolunda olmanın tatmini onu bulunca elde edilenden çoktur çok zaman. Aramak, aralamaktır giz kapısını. Soyutluğun bunaltıcılığından somutun dünyasına bir ilk adımdır. Ne her soyut bunaltıcıdır ne de her somut ferahlatıcı ama. Şöyle demeli iyisimi tekdüzeliğin manasız huzursuzluk vericiliğinden, aynı şeyleri düşünüp aynı çıkmazlara girmekten, somut bir eylemsellik sürecine geçişin ilk adımı bir arayışı gerektirir ve dahi bu arayışın bilincinde olmayı. Arayış bilinci gerektiriyorsa şayet, arayabilen tek varlık da insandır o zaman. İnsan arar, aramak insan olmayı gerektirir bir ön koşul olarak. Aramayanın insan olmayışından pekala söz edilebilir. Şayet bir beklentiniz, bir memnuniyetsizliğiniz ve bunların sonucu olarak bir arayışınız yoksa, insan olmanın mümeyyiz vasfı olan bilinçlilik halini bihakkın kullanmıyorsunuz demektir en hafif ifadesiyle. Hayvan aramaz, eksikliğini duyar birtakım şeylerin ama eksik olanın ne olduğunu bilmediği gibi, bulduğunda da aradığı şeyi bulduğunu düşünmez, ihtiyacını giderir ve bunun akabinde hatırlamaz bile onu. Yaşamak bir arayıştır “insan” için. Her insanın mutlaka vardır bir “yitik cenneti”, kimi için huzurdur bu kimi için güç. İnsan olma tıynetinizi ortaya koyan da aradığınız şeydir esasında. İnsani kıymetiniz arayış serüveninizde tecessüm eder. Her arayış bir serüvendir, önce ne aradığını bilmez çok zaman insan ve serüven bilmeden başlayıverir. Sonra, arayışının farkına varır ve belki de ne aradığının. Arayışının farkına varanın sayısı az olmasa da ne aradığını bilen çok azdır, hele aradığını bulan ve bulduğundan tatmin olan belki de yok denecek kadar az. Bu mutlu azınlıktan biri olmak istiyorsa insan, temelini sağlam atmaktan başka çaresi yok. Yani önce arayışın güzelliğini bilecek ve bunun tüm varlığına nüfuz etmesini sağlayacak, sonra aramaya değer birşeyin peşine takılacak, sonra da azimle, bıkmadan usanmadan ve karşısına çıkan tüm engellemelerden yılmadan, başka şeylerin cazibesine kapılmadan aradığını bulmaya çalışacak. Ne kadar da kolay görünüyor öyle değil mi? Ama değil, hem de hiç değil. Arayışın güzelliğini bile bilmez çok zaman insan. Nerde kaldı ne aradığını bilmek ve onu bulmak. Keşke formüller veya kelimelerde hayat bulan formlar kadar kolay olsa yaşamak. Madem ki ne aradığı insanın “değer”ini ortaya koyan şaşmaz bir kıstas,o zaman herşeye inat biz de insan olmanın biricikliğine yaraşır şeyler arayalım. Bulamasak da, hiç bulunmanayacak olduğuna dair etrafımıza örülen kasvetli duvarlara, saflığımızla alay eden modern gulyabanilere inat, arayalım. Aramak, bilmektir. Hiç değilse yokluğundan haberdar olunduğunun nişanesidir hayata nitelik kazandıranın. Aramak, bilmektir, belki de hiç bulunamayacak olsa da sırf arıyor olmanın bile çok daha onurlu bir yaşamı garanti ettiğinin. Aramak, kaybetmişliğin zımni ifadesi olarak son kertede insan olmanın vazgeçilmezidir. Aramak itirafıdır, aramaya değer birşeyin var olduğunun. Aramak, ümidin tükenmediğinin, en insani değerlerin bütünüyle yitirilmediğinin, yaşamaya değecek birşeylerin hala var olduğunun göstergesidir. Her karanlık bir muma kadar, her çöküş bir kazma sesine. Başlamadan bilemedi insan hiç bir çağda başladığı işin kolay mı zor mu olduğunu. o zaman vira bismillah...