Jan 19, 2009

Arayis

Arayış... Arayış ne demektir, Arayışı ifade etmek, edebilmek belki de bulmak olduğundan, ifade edilebilen her arayış bir buluştur esasında. Aradığının farkında olan veyahut aramak gerektiğini bilen en azından, bulmamış olsa da bulma yolundadır ve bir şeyin yolunda olmanın tatmini onu bulunca elde edilenden çoktur çok zaman. Aramak, aralamaktır giz kapısını. Soyutluğun bunaltıcılığından somutun dünyasına bir ilk adımdır. Ne her soyut bunaltıcıdır ne de her somut ferahlatıcı ama. Şöyle demeli iyisimi tekdüzeliğin manasız huzursuzluk vericiliğinden, aynı şeyleri düşünüp aynı çıkmazlara girmekten, somut bir eylemsellik sürecine geçişin ilk adımı bir arayışı gerektirir ve dahi bu arayışın bilincinde olmayı. Arayış bilinci gerektiriyorsa şayet, arayabilen tek varlık da insandır o zaman. İnsan arar, aramak insan olmayı gerektirir bir ön koşul olarak. Aramayanın insan olmayışından pekala söz edilebilir. Şayet bir beklentiniz, bir memnuniyetsizliğiniz ve bunların sonucu olarak bir arayışınız yoksa, insan olmanın mümeyyiz vasfı olan bilinçlilik halini bihakkın kullanmıyorsunuz demektir en hafif ifadesiyle. Hayvan aramaz, eksikliğini duyar birtakım şeylerin ama eksik olanın ne olduğunu bilmediği gibi, bulduğunda da aradığı şeyi bulduğunu düşünmez, ihtiyacını giderir ve bunun akabinde hatırlamaz bile onu. Yaşamak bir arayıştır “insan” için. Her insanın mutlaka vardır bir “yitik cenneti”, kimi için huzurdur bu kimi için güç. İnsan olma tıynetinizi ortaya koyan da aradığınız şeydir esasında. İnsani kıymetiniz arayış serüveninizde tecessüm eder. Her arayış bir serüvendir, önce ne aradığını bilmez çok zaman insan ve serüven bilmeden başlayıverir. Sonra, arayışının farkına varır ve belki de ne aradığının. Arayışının farkına varanın sayısı az olmasa da ne aradığını bilen çok azdır, hele aradığını bulan ve bulduğundan tatmin olan belki de yok denecek kadar az. Bu mutlu azınlıktan biri olmak istiyorsa insan, temelini sağlam atmaktan başka çaresi yok. Yani önce arayışın güzelliğini bilecek ve bunun tüm varlığına nüfuz etmesini sağlayacak, sonra aramaya değer birşeyin peşine takılacak, sonra da azimle, bıkmadan usanmadan ve karşısına çıkan tüm engellemelerden yılmadan, başka şeylerin cazibesine kapılmadan aradığını bulmaya çalışacak. Ne kadar da kolay görünüyor öyle değil mi? Ama değil, hem de hiç değil. Arayışın güzelliğini bile bilmez çok zaman insan. Nerde kaldı ne aradığını bilmek ve onu bulmak. Keşke formüller veya kelimelerde hayat bulan formlar kadar kolay olsa yaşamak. Madem ki ne aradığı insanın “değer”ini ortaya koyan şaşmaz bir kıstas,o zaman herşeye inat biz de insan olmanın biricikliğine yaraşır şeyler arayalım. Bulamasak da, hiç bulunmanayacak olduğuna dair etrafımıza örülen kasvetli duvarlara, saflığımızla alay eden modern gulyabanilere inat, arayalım. Aramak, bilmektir. Hiç değilse yokluğundan haberdar olunduğunun nişanesidir hayata nitelik kazandıranın. Aramak, bilmektir, belki de hiç bulunamayacak olsa da sırf arıyor olmanın bile çok daha onurlu bir yaşamı garanti ettiğinin. Aramak, kaybetmişliğin zımni ifadesi olarak son kertede insan olmanın vazgeçilmezidir. Aramak itirafıdır, aramaya değer birşeyin var olduğunun. Aramak, ümidin tükenmediğinin, en insani değerlerin bütünüyle yitirilmediğinin, yaşamaya değecek birşeylerin hala var olduğunun göstergesidir. Her karanlık bir muma kadar, her çöküş bir kazma sesine. Başlamadan bilemedi insan hiç bir çağda başladığı işin kolay mı zor mu olduğunu. o zaman vira bismillah...

No comments:

Post a Comment